Bir Kadının Yaşamından 24 Saat Kitap Yorumu: 
Stefan Zweig'ın benim okuduğum tüm kitaplarında bir öyküyü kendisi değil de farklı bir insanın ağzından anlattığını fark ettim. Satrançta yazar bir adamın hapishanedeki öyküsünü, Bilinmeyen Bir Kadının Mektubunda ise bir kadının yıllar önceki aşkının öyküsünü sanki yazara anlatışını, yazarın da bu anıları kitaba aktarışını okuyormuşsunuz gibi oluyor. Ve Zweig hiçbir şekilde bu öykülere yorum yapmıyor. Kendi fikrini beyan etmiyor.

 Bir Kadının Yaşamından 24 Saat bence çok zekice kurgulanmış ve betimlemesi zengin bir kitaptı. Kitapta çaresizlik duygusunu, aldatılma duygusunu çok yakından hissettim. Bir şeye gücünün yetememesini kitaptaki karakterle empati kurmaya çalışınca zaten fark ediyorsunuz.
 Yazar bir konaklama yerinde Mrs. C adlı yaşlı bir kadının kırk yaşlarındaki bir öyküsünü dinliyor. İlk başlarda Mrs. C'nin ona anlatma nedenini yaratacak bir olay yaşanıyor. 

 Mrs C'nin kırk yaşındayken yaşadığı yirmi dört saatin bu denli uzunca betimlenip anlatılması beni etkiledi. Nasıl desem ki o çaresizliği hissettikçe onun hissettiği çaresizliğin içinde siz boğuldunuz. Sizin de hayatınızda yaşadığınız güç olaylara, duygulara aslında değinildi. 

 Kitapta çok sevdiğim bir replik oldu bununla ilgili: Her zaman kibirle ruh, mantık, duygu dediğimiz, acı dediğimiz şeylerin aslında ne kadar zayıf, zavallı, sıkıntı veren şeyler olduğunu yine korku içinde duyumsuyorum, çünkü bütün bunların hepsi, aşırı olsa bile acı çeken, eziyet çeken bedeni bütünüyle yok edemiyor; böyle zamanlarda ölmemek veya yıldırım düşen  bir ağaç gibi yere yığılmamak için, insan güm güm çarpan kalbiyle o anlara tahammül gösteriyor."

Aslında yaşadığımız durumlara göre hislerimizi çok iyi anlatmış yazar. Zamanın her şeyi iyileştirdiğine de değinmiş hatta. Başkarakterin sonda kendini toplama şekline hayran kaldım doğrusu. 
Birkaç alıntı bırakıp gideceğim. Bu kitabı okumanızı tavsiye ediyorum. Bir puan kırıyorum. Onun sebebi de sonunda şaşıracağım bir şey beklesem de bunun olmayışı. Düz bir öykü olarak ilerleyişi. 

"Her şeye rağmen ayağa kalktım."

"Gitmek! Gitmek! Gitmek! Bu kentten gitmek, kendimden uzaklaşmak, eve, ait olduğum insanlara, kendi eski yaşantıma dönmek!"

"Hayır, beni tamamen unutmuştu; onun yaşamından dışlanmış, kaybolmuş, geçip gitmiştim;"

"Değerli olan her zaman için gerçeğin yarısı değil, tamamıdır."

"Diğer yandan, ben şahsen bir kadının özgürce ve tutkuyla içgüdülerinin peşine takılmasını, genellikle alışageldiği üzere, kocasının kollarında onu kapalı gözlerle aldatmasından daha dürüst bulurum, dedim."

"İnsanların çoğu sınırlı bir hayal gücüne sahiptir."
-Birinci sayfa, ikinci cümle.


Sevgiler,
Romanların Cesedi.

Yorumlar

Popüler Yayınlar