Benim Uzak Yıldızım Kitap Yorumu:


Selam millet dün gece bitirdiğim bu distopya
kitaptan sizlere bahsetmek istiyorum.
Şu aralar zaten hep distopya okuyorum. Bu durumdan şikayetçi değilim kesinlikle. Çünkü distopya kitapların farklı bir anlatımı, hayal gücü oluyor. Go’dan çıkarılan bu kitap da bilhassa hayal gücünün doruklarındaydı.
 Kitap bambaşka bir galakside geçiyor. İnsanoğlu hiperuzay denilen bir şeyi keşfetmiş ve gezegenleri Terraform edebiliyor. Bu evrenin en zengin adamının soyadı LaRoux olan (ismini unuttum) bir adam. Adamın karısı ölmüş ve sadece bir kızı var. Kızı ise baş karakterimiz olan Lilac.





Hiperuzay denilen bu yerde muazzam büyüklükte olan İkarus uzay gemisinde yaşıyorlar. Gemiler anında ışık hızında bir yere gidebiliyor, teknoloji çok ileri düzeyde. Hatta öyle ki Terraform yapılan gezegenlerde koloniler kurulmuş. Diyeceğimiz o ki adam zengin.
Geminin içinde insanlar arasındaki sistem bir hiyerarşi üstüne kurulmuş. Alt seviyedekiler dışlanırken üst seviyedekiler pohpohlanıyor. Ve ikinci baş karakterimiz Tarver ise savaşta kazandığı rütbelerle üst seviyeye yükseliyor. Dedikodu yapmaya, magazine ve flaş patlatmaya bayılan halk Tarver’ı haberlerde yayınlıyor. Çünkü sıradan bir askerken Binbaşına yükselmiş. 
Bu arada Tarver tüm bu üst düzey insanların samimiyetsiz ve yapmacıklarından nefret eden bir adam. İnsanlar sürekli insanlara mevkilerinden ya da paralarından dolayı yakınlık kuruyor. Lilac da bu durumdan rahatsız bir karakter.



Bu iki karakterin yolu bir baloda kesişiyor ama şunu da söylemeden geçmeyeyim; Lilac’ın yaşadığı bir olay yüzünden babası onun etrafına hiçbir erkekle görüşmemesi için iki kişi takıyor. Bu iki kişiden birisi de kuzeni Anna. Aynı zamanda en yakın arkadaşı.






Tarver ve Lilac’ın ilgisi birbirine bir şekilde çekiliyor. Çünkü toplumdan sıyrılıyorlar.  O
yapmacıklıkların arasında birbirlerini fark ediyorlar ve tanışıyorlar.
İlk tanışma gayet iyiyken ikincisinde birbirlerinden nefret ediyorlar. Üçüncü karşılaşmada ise İkarus düşmek üzere ve beraber kapsüllere binmek için çabalıyorlar. Bunlar spoiler değil çünkü her bölüm sonunda Tarver’ın çekildiği sorgu var ve geminin düşeceğini en başından beri biliyoruz. Gemi düştükten sonra asıl tüm olaylar başlıyor. Kapsülün içinde iki kişi birbirinden nefret ediyor.


Kitabın ilk 160 sayfasında abartmıyorum bibirlerini gıcık etmekten başka hiçbir şey yapmadılar. İkisi de saçma salak ruh hallerine büründü. Lilac karakteri babasının gazabı yüzünden Tarver’a yüz vermedi ama kızım gezegene düşmüşsünüz baban yok ve sen hala triplerdesin! Dedim tabi ki. Kitap böyle tekdüze gitti ve sonra araları bir şekilde düzeldi. Her şey düz giderken bir an fısıltı denilen şeyler ortaya çıkmaya başladı ve olaylar garipleşti. Buraları anlatmayayım ama o fısıltıların gizemi beni bitirdi. İNANILMAZ İYİYDİ.

Kitabın ilk sayfaları düz ilerlerken son sayfaları harikaydı. Özellikle bir olay oluyor sonlara doğru okuyanlar bilir, orada hüngür hüngür ağlamak istemiştim ama ne olacağını tahmin ettiğimden ağlamadım.

Kitap genel olarak iyiydi. Diğer kitaplar farklı karakterleri anlatıyormuş, merak ettim. Ne zaman elime geçerse onları da okumayı düşünüyorum.
Şimdilik bu kadar!
Esen kalın.
Sevgiler, 
Romanların Cesedi.




Yorumlar

Popüler Yayınlar